TUNÇ MÜSTECAPLIOĞLU YAZDI: AH İSTANBUL İSTANBUL

Image

Doğup büyüdüğüm İstanbul’un kaotik ve gergin halinden sıkça şikayet etsem de, neredeyse her köşesinde bir anım olduğu için, her yıl kendimi orada buluyorum. Akraba ve arkadaşlarımın orada yaşamaları, pek tabii ki her yıl yine İstanbul’a gitmem için en önemli neden. Hele İstanbul’u senede bir-iki kez, kısa süreliğine bir turist gibi gezince, yeme de yanında yat misali. Günlük pirana trafiğinden farklı zamanlarda yollara düşünce de, tadından yenmiyor İstanbul. Benim çocukluğumda sadece dünyanın en kısa Tünel-Karaköy metrosu vardı. Oysa şimdilerde toplamda 400 kilometreye yakın metro hattı var. Sandalla adalara gidilen döneme yetişemedim. Ben çocukken Anadolu-Avrupa yakaları arasında sadece feribot, vapur ve deniz motorları çalışıyordu. Günümüzde ise bunlara üç köprü eklendi.

AMANIN O NE ÇOK ARAÇTIR ÖYLE

Ancak İstanbul’un, dört milyonu otomobillerden oluşan altı milyonluk araç trafiğine bu yollar, toplu taşıma seçenekleri pek yetmiyor.
Üstüne üstlük her gün trafiğe 1.200’ü otomobil, 1.700 yeni araç çıkıyor. Bu hızlı artışa hangi alt yapı, yol, toplu taşıma alternatifleri yetişebilir ki? Doğduğumda İstanbul’un nüfusu 1.2 milyon civarındayken, 2025’de bu rakam resmi verilere göre 16 milyon.
Sokaktaki adama sorarsanız da 20 milyon. Getir, götür, yedir, içir türünden moto kurye hizmetlerinin ise, Japon kamikaze uçaklarına benzer tehlikeleri var.

Bir çoğu motosikletlerini, kendilerine hiçbir şey olmayan çizgi film kahramanları gibi sürüyorlar. Genellikle hepi topu lahmacun, kebap, suşi gibi gıda maddeleri taşısalar da, kanamalı bir hastaya kan yetiştiriyor acelesindeler.
Taksiden inmeye korkuyorum, çünkü her an arabaların sağından da hızla geçip gidiyorlar. Kaldırımlara araçlar park edince, yayalar caddelerde yürümek zorunda kalabiliyor. Dolayısıyla hangi yol kime ait karışıyor. İstiklal Caddesi apayrı bir alem zaten. İstanbul, dünyanın her köşesinden misafir ağırlasa da, İstiklal’de her nedense Arap ülkelerinin vatandaşlarına daha çok rastlanıyor.
Konuşulan diller o kadar çeşitli ki, insan bazen kendisini Birleşmiş Milletler binasında gibi hissediyor. Yollarda ara sıra Türkler’e de rastlanmıyor değil. Markalarının başına Hacı sözcüğünü ekleyenler, ticari anlamda bir adım öne geçmiş gibiler.

İSTİKLAL CADDESİNDE BİLE YOĞUN ARAÇ TRAFİĞİ VAR

Sözde sadece yayalara ait olacaktı bu cadde. Belediye, emniyet, ticari araçlar derken İstiklal’de bile yoğun bir araç trafiği var.
Bitmeyen araç trafiği yetmediği gibi, İstiklal’de halkın sığınıp yürüyecekleri yegane gölge alanlara park edip gidenleri de mevcut.
Galatasaray meydanındaki demir bariyerlerin arkasında bekleyen polis panzeri ve bir çok emniyet mensubu, yabancı misafirlerde nasıl bir izlenim bırakıyor merak ediyorum. Onlara kendilerini emniyette mi hissettiriyor, yoksa bir polis devleti imajı mı yaratıyor acaba?
Keşke sadece nostaljik tramvay geçse yine İstiklal caddesinden.

FUMARE COME UN TURCO

Her nedense, Türk gibi sigara içmek özdeyişini İtalyanlar bize layık bulmuşlar. Hoş kendileri de Türkler’den daha az sigara içmezler.
Umman gibi sokakta neredeyse hiç sigara içmeyen bir toplumdan sonra, İstanbul yine şaşırttı beni. “Bir tek bebeler içmiyor” desem, tamam biraz abartmış olabilirim. Ama neredeyse pek yakında ekmek arası yapılıp yenecek gibi tüketiliyor. Ortam, caddede bile duman altı olunacak düzeye yaklaşmış. Sigaradan öyle derin nefesler çekiliyor ki, bazen dumanı içenin ayak parmaklarından çıkacakmış hissi uyandırıyor. Başörtülü genç kızlar sevgilileriyle el ele giderlerken, bir yandan da elektronik sigaralarını tüttürüyorlardı. Sigarasını bitiren izmaritini yere atmaya da hiç utanmıyor. Eskiden şöyle yalandan üzeri ezilirdi sigara leşinin. Şimdilerde ise herkes yanan izmaritini doğrudan yere atıyor. Çocukken açık hava sinemalarında çitlediğimiz ay/kabak çekirdeği kabuklarını yere atmak normal sayılırdı.
Ama artık büyüdük, bunun ayıp olduğunu öğrendik ve yere atmıyoruz. Hâli vakti iyi olanlar ise kahverengi sigaralardan içiyor.
Paketlerin üzerinde, “tütün öldürür, hemen bırak, bak kısır olursun sonra” falan diye yazılması da vız gelip tırıs geçiyor.
Bir de cepleri yakması mevzuu var. Elli yıl sigara içen sağlam bir sigara tiryakisi, bu illet için ~ 70.000 $ harcıyor.
Afyon, cannabis türevleri pek yakında bizde de serbest bırakılınca o ortamı merakla bekliyorum.

İSTANBUL ADETA BİR SOKAK HAYVANLARI CENNETİ

Evinde kedi-köpek besleyenler, neredeyse aynı ilgi ve şefkati onların sokaktaki hemcinslerine de gösteriyor. İstanbul halkı sokak hayvanlarına nasıl da duyarlı öyle. Her yer kuru mama ve su kaplarıyla dolu. Her köşede kedi sevmekten bıkmadım. Vitrinlerde, tezgah üstlerinde uyuklayan kediler olağan günlük enstantanelerden. Çocukluğumda kedileri uzaklaştırmak için “pist” diye bir sözcük vardı. Adeta literatürden kalkmış. Artık varsa yoksa sadece “gel pisi pisi” var. İyi ki de varlar. Bu küçük patili zarif dostlar, yaşamımızı daha bir anlamlandırıyorlar.

LEZZET DURAKLARI

Rekabetin de etkisiyle neredeyse her restoran leziz yemekler sunuyor. Ee, çünkü işini iyi yapmayanın ayakta kalma şansı hiç yok bu alemde. Farklı yörelerin ev yemekleri, küçük deniz balıkları, sütlü tatlılar favorilerimizden.

ASLINDA YAŞLANMANIN AVANTAJLARI DA VAR

Mesela toplu taşıma araçlarına bedava binebiliyoruz. Sonrasında evlat edinilen o sempatik sokak köpeği gibi biz de, İstanbul kazan biz kepçe her yeri bedavaya gezebiliyoruz.Müze ve tiyatrolardan indirimli olarak yararlanabiliyoruz. Ama o genç hanımın bana metroda, “amca buyur gel buraya otur” diyerek yerini vermek istemesi içime işledi yani. Çok istememe rağmen, kuyruğu dik tutup oturmayıp ayakta gitmeye devam ettim. Daha dün yaşlılara kalkıp yerimizi verirken, zaman nasıl da koşarcasına geçip gidivermiş öyle.

TEZATLAR ALEMİNİN DAYANILMAZ ÇEKİCİLİĞİ

Feylezof taksi sürücüleri, seyyar simit, kestane, mısır satıcıları, siyahi hamalları, üç kişinin aynı anda bindikleri Martıları (bir tür scooter), elindeki makineli tüfekle ve kamuflaj üniforması ile İstiklal’de nöbet tutan kadın güvenlik personeliyle, İstanbul tam bir kültür mozaği.
Ey güzel İstanbul, ne seninle ne de sensiz olmuyor bu güzelim Dünya.

Tunç Müstecaplıoğlu

Etiketler