ALİCAN ÖZEN MİSAFİR MEMNUNİYETİ, PUSULAMIZDIR

Image

Denizlerle büyüyen ve Antalya’nın eşsiz kıyılarında geçen 10 yılı aşkın kariyeriyle Alican Özen, yat kaptanlığını sadece bir meslek olarak değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi olarak benimsiyor. Kaptanlığın ötesinde, misafirlerine denizde unutulmaz anlar yaşatmayı ve sektöre yenilikçi bir perspektif getirmeyi kendine amaç edinen Alican, müşteri memnuniyetini her zaman işinin merkezine koyuyor.

Kendi teknesinde sunduğu kişiselleştirilmiş hizmetlerle, özellikle ailelere yönelik geliştirdiği çocuk dostu uygulamalar ve kaliteli deneyimlerle fark yaratıyor. Denizcilik sektöründe karşılaştığı zorlukları ve edindiği tecrübeleri, genç denizcilere aktarmak için birebir eğitimler vererek sektöre değer katmaya devam ediyor.

Bu röportajda, Alican Özen’in denize olan tutkusunu, işindeki adanmışlığını ve yat turizmine getirdiği yenilikçi yaklaşımları daha yakından keşfedeceksiniz.

Son yıllarda yat piyasası nasıl değişti ve hangi trendleri gözlemliyorsunuz?

Yat piyasası son yıllarda ciddi bir dönüşüm içinde. Pandemi sonrası dönemde, insanlar kalabalıktan uzak, izole ve özel deneyimlere yöneldi. Bu durum, yat turizmini bir lüks değil, aynı zamanda güvenli bir tatil seçeneği olarak öne çıkardı. Özellikle Türkiye’de, butik hizmet sunan, konforlu ve kişiselleştirilmiş deneyimlere olan talep büyük ölçüde arttı.

Uluslararası alanda da benzer bir tablo var. Artık sadece yatın büyüklüğü değil, sunduğu hizmetin niteliği ön planda. Örneğin, çocuklu aileler için özel çözümler, sağlıklı beslenme menüleri, su sporları ekipmanları gibi detaylar tercih sebebi oldu. Ben de kendi teknemde bu tür hizmetleri geliştirerek fark yaratmaya çalıştım.

Ayrıca, son yıllarda dijitalleşmenin etkisini görüyoruz. Rezervasyonlar, müşteri ilişkileri ve pazarlama süreçleri neredeyse tamamen çevrimiçi platformlara kaydı. Yat sahiplerinin artık sadece denizcilik değil, aynı zamanda dijital vitrin yönetimi konusunda da bilgili olması gerekiyor.

Küresel ekonomik koşullar ve artan maliyetler nedeniyle, sektör daha sürdürülebilir çözümlere yöneliyor. Elektrikli motorlar, çevre dostu yakıtlar ve atık yönetimi konuları artık lüks değil, neredeyse zorunluluk hâline geldi.

Genel olarak söylemek gerekirse, yat turizmi artık sadece bir “tatil” değil, detaylı planlanmış bir yaşam tarzı deneyimi sunmak zorunda. Bu değişimi yakalayabilen kaptanlar ve işletmeler ayakta kalıyor, hatta globalleşme yolunda ilerliyor.

Yat kaptanlığı eğitimleri veriyor musunuz? Sertifikalı mürettebat yetiştirmek gibi bir projeniz var mı?

Evet, birebir eğitimler veriyorum. Yıllar içinde yanımda birçok genç kaptan yetişti ve bugün Türkiye’nin farklı bölgelerinde, hatta yurt dışında başarılı bir şekilde görev yapıyorlar. Bu, benim için her zaman büyük bir gurur kaynağı olmuştur.

Eğitimlerimde sadece teknik bilgi vermekle kalmıyorum; denizcilik disiplini, müşteri memnuniyeti, ekip yönetimi ve kriz anlarında doğru karar alma gibi konulara da özellikle önem veriyorum. Çünkü iyi bir kaptan sadece tekneyi değil, aynı zamanda bir ekibi, bir atmosferi ve misafirlerin güvenini de yönetir.

Müşterilerin yatlara ve hizmete dair talepleri nasıl değişiyor?

Son yıllarda misafirlerin beklentileri ciddi şekilde değişti. Artık insanlar sadece bir tekne turu değil, kendilerine özel ve unutulmaz bir deneyim arıyor. Konfor, mahremiyet ve kişiselleştirilmiş hizmet talepleri ön planda. Standart rotaların yerine özel rota istekleri, tematik turlar ve aile dostu düzenlemeler öne çıkıyor.

Özellikle çocuklu aileler artık çok daha bilinçli. Sadece güvenlik değil, çocukların da keyif alabileceği içerikler talep ediliyor. Ben de teknemde bu talebe özel olarak oyuncaklar, çocuk can yelekleri, aktiviteler ve en önemlisi çocuklara özel menüler sunuyorum. Yani damak zevklerine uygun, sağlıklı ve özenle hazırlanmış menülerle hem çocukları hem ailelerini memnun etmeyi hedefliyorum.

Bunun dışında özel diyet talepleri vejetaryen, vegan, glütensiz gibi  her geçen gün artıyor. Aynı zamanda misafirler, yemeğin ve ortamın görsel estetiğine de çok önem veriyor. Artık her şeyin sadece kaliteli olması yetmiyor, aynı zamanda paylaşılabilir ve “özel hissettiren” bir deneyim sunması bekleniyor.

Kısacası, hizmet anlayışı kişiselleşmeye doğru evriliyor. Bu değişimi yakalayabilen kaptanlar ve işletmeler sektörde fark yaratıyor.

İşinize hangi yenilikleri entegre ettiniz? Bu yenilikleri hayata geçirme fikri size nereden ilham verdi? Sizce bu yenilikler yatçılık sektörünün gelişimine nasıl katkı sağlayacak?

İşimde yıllar içinde pek çok yenilik uyguladım ama özellikle öne çıkanlardan biri, çocuklu ailelere yönelik özel hizmetler oldu. Sektörde genellikle yetişkin odaklı bir yaklaşım hâkimdi; çocuklar ya göz ardı ediliyordu ya da aileler rahat edemiyordu. Bu ihtiyacı sahada bizzat gözlemledim: Aileler, denize çıkmak istiyor ama çocuklarının güvenliği ve konforu konusunda tereddüt yaşıyordu.

Ben de buna çözüm olarak, teknemde çocuklara özel menüler, oyuncaklar, yaşlarına uygun güvenlik ekipmanları ve sade ama eğlenceli aktiviteler sundum. Bu yaklaşım sayesinde hem çocuklar keyif aldı hem de aileler gönül rahatlığıyla tatilin tadını çıkarabildi.

Bu fikirlerin ilham kaynağı aslında çok basit: Misafirlerimi iyi dinlemek. Onların yaşadığı küçük zorluklar, aslında büyük fark yaratacak çözümlerin yolunu açtı. Denizcilikte yenilik her zaman yüksek teknolojiyle gelmek zorunda değil; bazen küçük bir detay, tüm deneyimi değiştirebiliyor.

Bu yeniliklerin sektöre katkısı ise çok net: Hizmet kalitesi yükseldikçe müşteri memnuniyeti artıyor ve yat turizmine olan güven büyüyor. Özellikle yerli turistin yanı sıra yabancı misafirlerin de sadakatini kazanmak, ancak bu tür detaylarla mümkün oluyor. Uzun vadede bu, tüm sektörün değerini yukarı taşıyacak bir dönüşüm anlamına geliyor.

Yat turizmi deyince herkes lüksü düşünür. Sizce bu işin görünmeyen en insani tarafı ne?

Evet, dışarıdan bakıldığında yat turizmi çoğu zaman sadece lüks, konfor ve estetikle özdeşleştiriliyor. Oysa bu işin asıl derinliği, insanlara dokunduğun o küçük ama anlamlı anlarda gizli.

Bir misafirin uzun zamandır ilk kez denize girdiğini söylemesi, bir çocuğun teknede geçirdiği günü hayatının en mutlu anı olarak tarif etmesi ya da bir çiftin yıllar sonra baş başa vakit geçirebildiği sakin bir gün yaşaması… İşte bu anlar benim için bu işin görünmeyen ama en kıymetli tarafı.

Deniz ortamı insanları değiştiriyor. Teknede zaman yavaşlıyor, doğayla temas artıyor, insanlar şehirde bulamadıkları huzuru yakalıyor. Biz kaptanlar da sadece tekne kullanmıyoruz aslında; o deneyimin güvenli, huzurlu ve unutulmaz olmasını sağlıyoruz.

Bu, büyük bir sorumluluk ama aynı zamanda büyük bir insanlık değeri.

Bence yat turizmi sadece bir “lüks hizmet” değil; doğru yapıldığında insanların hayatına iyi gelen, onlara nefes aldıran bir deneyim. Bu yönüyle baktığınızda, işin en değerli kısmı da tam olarak burada başlıyor.

İş hayatında karşılaştığınız zor durumlardan ne gibi dersler çıkardınız?

Her meslekte olduğu gibi yat kaptanlığında da zorluklar kaçınılmaz. Özellikle deniz şartları, misafir beklentileri ve ekip yönetimi bazen beklenmedik sorunlar çıkarabiliyor. Benim için en önemli derslerden biri, soğukkanlı kalmanın ve çözüm odaklı olmanın başarının anahtarı olduğudur.

Bir kere, yoğun sezonda teknik bir arıza yaşadığımız ve misafirlerin planlarını etkilediğimiz bir durum oldu. O an paniklemek yerine ekibimle hızlı iletişim kurup alternatif çözümler ürettik. Bu süreç bana gösterdi ki, her kriz aynı zamanda bir fırsattır; önemli olan kriz anında nasıl hareket ettiğiniz.

Bir diğer ders ise, ekip içinde iletişimin ne kadar kritik olduğu. Kaptan olarak sadece tekneyi yönetmek yetmiyor, aynı zamanda ekipte güven ve saygıyı sağlamak gerekiyor. İnsanlarla iyi ilişkiler kurduğunuzda, zor anlarda destek ve dayanışma da artıyor.

Son olarak, misafirlerle empati kurmayı öğrendim. Bazen onların talepleri anlık ve zorlayıcı olabiliyor ama onların beklentilerini anlamak ve karşılamak için esnek olmak gerekiyor. Bu sayede hem iş hem de insan ilişkileri gelişiyor.

Tüm bu deneyimler bana öğretti ki, zorluklar karşısında pes etmek değil, ders çıkarıp gelişmek başarıyı getirir.

Etiketler